Uykusuzluk, uyuyamama, insomnia veya uyku bozukluğu gibi isimleri olan sağlık sorunu; her ne kadar fiziksel ve ciddi sağlık sorunları ile ilişkilendirilmiyor olsa da kişinin hayatını önemli ölçüde etkileyen bir sağlık sorunudur. Uykusuzluk ve insomnia, tam olarak aynı sorun değildir. İnsomnia, kronik uykusuzluk olarak tanımlanan durumdur.
Üç ile altı aydan fazla devam uykusuzluk durumlarında insomniadan söz edilebilir. Birkaç hafta ile üç veya altı aya kadar olan uykusuzluk için sub-akut, birkaç haftadan kısa uykusuzluk için akut uyku bozukluğu denir. Yani insomnia teşhisi kronik durumlarda konulur demek daha doğrudur.
Uykusuzluk özellikle şehir yaşantısında daha yaygın görülür. Sebepleri içerisinde yoğun biçimde stres ve dengesiz yaşam koşullarının gösterildiği bu sorun, fiziksel ve bilişsel fonksiyonları da etkileyerek, bir çeşit sarmala dönüşebilir. Yeterince uyku uyumamak halinde bireyin fiziksel sağlığının zaman içerisinde bozulması söz konusu olabilir. Psikolojik olarak ise bu alanda ciddi araştırmalar yapılmış ve yeterli uykunun, psikolojik fonksiyonlar için hayati olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Örneğin; bir bunalım sürecinden geçen hasta, uykusuzluk sorunu çeker ve gerekli süre uyuyamaz ise bu uykusuzluk psikolojisi üzerinde daha fazla baskıya neden olup, daha derin çöküntülere sebep olabilir. Bunun yanında fiziksel faktörler de devreye girdiğinde, kişinin sadece uykusuzluk değil, daha ciddi bir sorun ile karşı karşıya kalması muhtemeldir.
Uyku, herkes için zorunlu bir gündelik döngüdür. Özellikle havanın karanlık olduğu saatlerde, yine mümkün ise karanlık ortamlarda, uygun ısı ve nem seviyesinde kaliteli bir uyku, vücudun yaşamsal döngüleri üzerinde ciddi etkiye sahiptir. Yetişkinler için günlük uykunun, bu koşullarda; günde 7 ila 8 saat arasında olması uygundur. Bu sayıların çok gerisindeki uyku süreleri, uykusuzluk olarak tanımlanabilir ve uzun süre devam eden uykusuzluk, tedavi edilmesi gereken bir sorundur.
Uykusuzluğun, birçok farklı nedeni vardır. Psikolojik nedenlerin yanı sıra, çevresel etkenler ve fizyolojik bazı hastalıklar da uykusuzluğa yol açabilir.
Uykusuzluğun başlıca nedenleri içerisinde psikolojik etkenler bulunur. Bilişsel fonksiyon bozuklukları, anksiyete, depresyon ve benzeri psikolojik hastalıkları, uyku eksikliğine ve bu sorunlar devam ettiği sürece insomnia sorununu yaşanmasına neden olabilir. Bu gibi durumlarda, nörolojik tedavilerin yanı sıra, hastanın durumuna bağlı olarak psikiyatri tedavisi ve/veya psikoterapi de uygulanabilir.
Gündelik stres ve elbette şehir yaşantısının temposu, uykusuzluğun başlıca nedenleri arasındadır. Her ne kadar bunları değiştirme şansımız çok fazla değilse de olabildiğince bu sorunların bizi etkilemesine engel olarak motivasyonu kazanmak durumundayız.
Ruh sağlığı problemleri, yaygın uyku bozukluğunun başlıca sebebidir. Bu sağlık sorunlarının tedavisi ile birlikte veya buna ek olarak uyku bozukluğu tedavisi de uygulanabilir.
Alkol ve benzeri alışkanlıklar da uyku bozukluğu problemine yol açabilir. Uzun vadede zararlı alışkanlıkların nörolojik ve psikolojik etkilerinden söz etmek mümkündür. Ayrıca alkol ve diğer zararlı alışkanlıklar, yoksunluk süreçlerinde de uykusuzluğa yol açabilir.
Düzensiz yaşam, uyku bozukluğuna yol açar. Normal gece uykusu en verimli uykudur. Bu uyku sürecinde ayakta olup, gündüz kestirmelerle bu eksiği tamamlamaya çalışmak doğru değildir. Gece uykusunun kalitesine sahip olamamak bir yana, bu davranış uzun vadede alışkanlık veya değiştirilemez bir periyoda dönüşüp, genel olarak uyku düzenini bozar.
Çay ve kahve gibi uyarıcı maddeleri içeren içeceklerin, uykudan önce tüketilmesi de bir uykusuzluk sebebidir.
Uyku apnesi ve solunum sistemi rahatsızlıkları, uyumayı ciddi şekilde etkiler. Kişi uykuya dalabiliyor olsa da bu sorunlar uykudan uyanmaya yol açarak, uykuyu böler.
Kalp ve damar hastalıkları, örneğin ritim bozukluğu uykuyu etkileyebilen sağlık sorunlarıdır.
Nörolojik hastalıklar uyku düzenine zarar verebilir.
Uyku uyunacak ortamın sıcaklığı ve yattığınız yerin uygunluğu uyku kalitenizi doğal olarak etkiler. Bununla birlikte, çevresel faktörler de uykunuzu etkileyebilir. Örneğin, çevrede çok ses olması veya ışık kirliliği birer uykusuzluk faktörüdür.
Yetişkin ve sağlıklı bir insanın günlük uyku ihtiyacı minimum 7 saat olarak tanımlanır. Ancak bu süre 4 saate kadar azalabilmektedir. Kimilerimiz için 4 saat uyku yeterli olabilirken, bunun olağan olmayan ancak kabul edilebilir seviye olduğu belirtilir. 4 saatin altındaki uyku süreleri ise uykusuzluk olarak kabul edilir.
Uykusuzluğun belirtileri aslında hepimizin malumudur.
Uykusuzluğun başlıca göstergeleridir. Ancak kimilerimiz uykusuzluk sorunu yaşadığımızı bilemeyebiliriz. Yarı uyku halinde geçirdiğimiz süre tam olarak uyku olmamakla birlikte bu süreyi bizim hatırlamamamız muhtemeldir. Gün içerisinde, yorgunluk, konsantrasyon kaybı, sinir ve halsizlik gibi sorunları düzenli olarak yaşıyorsak, gece uykumuz kesintiye uğruyor olabilir. Uyku kalitesini azami seviyeye çıkarmak, fiziksel ve psikolojik sağlığımız için çok önemli olduğundan, bunun için hekim kontrolüne başvurmak gerekir.
Uykusuzluk, sebeplerine bağlı olarak farklı şekillerde tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunudur. Halk arasında sıkça yapılan bir yanlış, bazı uyku ilaçlarının bilinçsiz kullanımıdır ki, bu ciddi bir hatadır. İlaçların kullanım amaçları semptomatik olmak durumunda değildir.
Sadece uykusuzluğu gidermek ve kimyasal etkilerle uyumak, başkaca sağlık sorunlarının üzerini örtmek anlamına geleceğinden bunu asla doktor onayı olmadan yapmamalısınız. Uyku ilaçları, hekimin yapacağı değerlendirmenin ardından, başka bir tedavi gerekmiyorsa veya başka bir tedaviye ek olarak kullanılabilir. Bunun dışındaki kullanımları doğru değildir.
İstanbul Uykusuzluk tedavisinde, nörolojik ve psikiyatrik tedavilerin yanı sıra, sorunun kaynağında fizyolojik sebepler yatıyor ise bunların iyileştirilmesi protokolü izlenir. Örneğin; reflü hastalığı nedeniyle yaşanan uykusuzluğu gidermek için bu sorunun giderilmesi gerekir. Benzeri şekilde bel ağrılarından kaynaklanan uykusuzluk uyku ilacı ile değil, bu sorunun tedavisi ile mümkün olur. Ancak bütün bunların tanısının konulabilmesi için öncelikle uykun tetkiklerin yapılması ve uygun hekime ulaşılması gerekir.
İstanbul Uykusuzluk tedavisi için hastanelerin nöroloji servislerine başvuru yapılabilir. Nörolog hekimlerin yanı sıra bu hastalığın tedavisinde psikiyatri hekimleri de görev alabilir. Ayrıca fizyolojik sorunların giderilmesi gerektiği durumlarda, hasta nörolog tarafından diğer servislere sevk edilebilir. Burada önemli kriter, uykusuzluk sorununun tedavisi için hekimlere başvurmaktır. Tüm sağlık sorunlarınız için sadece sağlık kuruluşlarına başvurmak, hayati düzeyde önemlidir.
Uykusuzluk, kişinin uyku kalitesini olumsuz etkileyen bir uyku bozukluğudur. Uykusuzluk; öğrenme ve hafıza zorlukları, işlev bozuklukları, sağlık sorunları, işyeri kazaları ve psikolojik sorunlar gibi komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle, uykusuzluk olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir. Aksi takdirde kişi hem kendisi hem de çevresi için zararlı olabilir.
Uykusuzluk, kişinin uyku kalitesini olumsuz etkileyen bir uyku bozukluğudur ve risk faktörleri arasında stres, ilaçlar, sağlık sorunları, içme ve sigara kullanımı, yatma ve uyanma saatleri ve yaş gibi faktörler sayılabilir. Bu faktörler, uykusuzluk riskini artırabilir ancak her kişi için geçerli olmayabilir ve bireyler arasında farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle, uyku bozuklukları olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Uykusuzluk teşhisi için şu adımlar takip edilebilir: doktor muayenesi, uyku izleme cihazı kullanımı, ilaç kullanımı, yaşam tarzı ve psikolojik sorunların değerlendirilmesi. Bu adımlar, uykusuzluk teşhisi için kullanılabilir ancak her kişi için geçerli olmayabilir ve bireyler arasında farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle, uyku bozuklukları olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Kaynakça:
Ramakrishnan, K. (2007). Treatment options for insomnia. South African Family Practice, 49(8), 34-41.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
İsmini, hastalığın ilk teşhisini koyan James Parkinson’dan alan Parkinson hastalığı, dopamin eksikliği veya yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan bir sinir sistemi hastalığıdır.
Parkinson, her ne kadar yaygın biçimde hızlı ölümlere neden olmuyor olsa da hastanın yaşam konforunu önemli ölçüde etkileyen bir sağlık sorunudur. İstemsiz hareketlere neden olan ve hareket kabiliyeti ciddi şekilde etkileyen bu hastalığın, tedavi edilmeden kendiliğinden geçmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hatta zamanında teşhis ile gerekli tedavilere başlanmaz ise hastalığın seyri daha hızlı olabilir.
İstanbul Parkinson tedavisi için hali hazırda geliştirilmiş tedaviler bulunmakla birlikte, bu alanda tedavi geliştirilmesine yönelik araştırmalar da devam etmektedir. Hastalığın modern zamanlarda daha yaygın görülmesinin, yaşam evresinin ilerlemesi ve ağır kimyasallara maruz kalınması gibi nedenlerine vurgu yapılarak geliştirilen önleyici ve yavaşlatıcı tedavilere ek olarak, beyin pili gibi gelişmiş tedaviler de uygulanabiliyor.
Parkinson, nedenler genel olarak tanımlanabilir olsa dahi, genetik faktörlerle de ortaya çıkabiliyor olduğundan, belirli bir risk grubunun bu hastalığa yakalanabileceği veya risk grubu içerisinde tanımlanıyor olsa dahi bu hastalığa hiç yakalanmayacağı söylenemez. Bu nedenle hastalığa dair semptomlar izlenir ise hekim kontrolü gereklidir.
Parkinson belirtileri içerisine genellikle yaşam biçimi ile ilgili faktörler dahil ediyoruz. Tüketilen besinler ve maruz kalınan kimyasalların bu hastalığı tetiklediğine dair veriler istatistiki olarak mevcut. Ancak Parkinson sebepleri içerisinde en başta hala genetik faktörler yer alıyor.
Ailede Parkinson öyküsü olması, öncelikle risk grubunu tanımlarken; beyaz ırkta Parkinson görülme oranının daha fazla olduğunu da söyleyebiliyoruz. Ayrıca Parkinson, erkeklerde daha fazla görülen bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor.
Parkinson hastalığına neden olabilecek diğer etkenler ise şu şekilde listelenebiliyor;
Parkinson, farklı evrelerde seyreden ve genellikle yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Dolayısıyla erken evrede görülen belirtiler zayıf ancak bilgi verici nitelikte olacaktır. Hastalığı 5 evrede inceleyecek olursak, şu şekilde belirtileri izleyebiliriz.
Parkinson hastalığında en yaygın belirti, istemsiz eklem hareketleridir. Düzenli ve devamlı titreme veya örneğin; parmakların istemsiz hareketi durumu söz konusu ise hekime başvurmakta fayda vardır.
Parkinson, zamanında teşhis edilmesi ve uygun tedavi planı ile sürecin devam ettirilmesi halinde, tedaviye iyi cevap veren sağlık sorunlarımdan bir tanesidir. Ancak burada hastanın, semptomları görür görmez hekime başvurmuş olması son derece önemlidir. Her ne kadar erken teşhis ile kalıcı bir tedavi ortaya çıkabileceğini garanti etmek mümkün olmasa da hastalığın ilerleme hızını azaltmak ve hastanın yaşam konforunu iyileştirmek bakımından erken teşhis büyük öneme sahiptir.
Parkinson hastalığının kimyasal sebebi olan dopamin seviyelerindeki eksilmenin, ilaçlı müdahale ile belli ölçekte giderilmesi mümkün olabilir. Bunun için teşhis alan hastanın hekim tarafından değerlendirmesi yapıldıktan sonra, dopamin seviyelerinde normalleşme elde etmek için ilaç desteği verilebilir. Tabii bu her hastada aynı sonucu sağlamayabilir. Kullanılan yöntemler, hastanın bulunduğu evreye ve hastanın genel durumuna göre farklı sonuçları ortaya koyabilir.
Parkinson hastalığında ulaşılan tedaviler içerisinde beyin stimülasyonu ismi verilen bir yöntem de bulunmaktadır. Beyin pili olarak da bilinen bu yöntemle, Parkinson hastaların semptomları büyük ölçüde giderilebilir. Beynin dopamin üreten hücrelerini tetikleyen bu yöntemde, genel semptomlar büyük ölçüde azalır.
İstanbul Parkinson tedavisinde çok önemli tedavi girişimlerinden bir diğeri ise uygun fiziksel aktivitedir. Dopamin seviyesini artıran fiziksel aktivitelerin düzenli olarak yapılması, hastalığın tedavisinde önemli bir destek bileşenidir. Bununla birlikte, kasların hastalığa yakalandıktan sonra sertleşme gibi faktörlere maruz kalıyor olması durumun, bu sayede azaltmak mümkün olabilir.
Parkinson tedavisi için kullanılan fiziksel aktivitelerin, hastanın durumuna göre hekim ve fizyoterapistler tarafından belirlenmesi gerekir. Bunun için öncelikle tanı konulması ve size uygun tedavinin geliştirilmesi için hekime başvurmanız gereklidir.
İstanbul Parkinson hastalığının tanı ve tedavisi için öncelikle nöroloji uzmanlarına gitmek gereklidir. Genel olarak hastalıkla ilgili tedavi süreçlerini nörologlar yönetirler. Hastalığın seyri sırasında ayrıca fizyoterapistler ve beyin cerrahlarının da sürece dahil olması mümkündür.
Hastalık semptomlarını aldığınızda, sağlık kuruluşlarının nöroloji servislerinden veya nörolog hekimlerin muayenehanelerinden randevu alabilirsiniz. Parkinson gibi ciddi bir sağlık sorununun tedavisi için vakit kaybetmemeli ve semptom izliyorsanız, derhal hekim kontrolüne başvurmalısınız.
Parkinson hastalığı, bir kez ortaya çıktığında hayat boyu devam eden bir hastalıktır. Bu nedenle, Parkinson hastalığı olan kişilerin tedavi sürecinin hayat boyu sürdüğünü söylemek mümkündür. Ancak, tedavi yöntemleri ve dozlarının sürekli olarak gözden geçirilerek ayarlanması sayesinde, belirtilerin azaltılması ve hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılması mümkündür.
Parkinson hastalığı olan kişilerin tedavi sürecinde doktorlarıyla sürekli iletişim içinde olmaları, ilaçlarını doğru şekilde kullanmaları ve gerektiğinde dozajlarını değiştirme konusunda doktorlarına danışmaları önemlidir.
Kaynakça:
Rao, S. S., Hofmann, L. A., & Shakil, A. (2006). Parkinson’s disease: diagnosis and treatment. American family physician, 74(12), 2046-2054.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Tıbbi literatürde tremor olarak bilinen sorun halk arasında titreme olarak bilinmektedir. Bazı titremeler ufak çaplıdır ve kişinin gündelik hayatını etkilemez. Bazı titremeler ise kişinin gündelik hayatını olumsuz etkileyecek düzeyde olabilmektedir. Bazı bireylerde titreme başlı başına bir sorunken, bazı bireylerde ise titreme bir hastalığın habercisi olabilmektedir. Titreme neden olur, titreme türleri nelerdir, titreme hangi hastalıkların belirtisidir, titreme nasıl tedavi edilir gibi sorunların cevaplarını merak ediyorsanız yazımızın devamını inceleyebilirsiniz.
İstanbul Tremor, en basit tanımı ile istemsiz olarak ortaya çıkan ritmik hareket bozuklukları olarak tanımlanmaktadır. En yaygın görülen hareket bozuklukları tremorlar yani titreme sorunudur. (Esansiyel Tremor)[1]
Titreme sorunu genel olarak iki ana gruba ayrılarak incelenmektedir. Ayrım titremenin sabit yani durağan bir halde mi hareket halindeyken mi ortaya çıktığına göre yapılmaktadır. Sabit halde ortaya çıkan titremeler istirahat tremoru, hareket halinde iken ortaya çıkanlar ise aksiyon tremorudur. İstirahat tremoru daha çok elleri ve parmakları etkilemektedir. Aksiyon tremoru ise etkilenen vücut kısmına göre 4 e ayrılarak incelenmektedir. Bunlar; intansiyonel tremor, postural tremor, göreve özgü tremor ve izometrik tremordur.
Amaca yönelik olarak yapılan fiziksel aktiviteler esnasında ortaya çıkan titremeler intansiyonel tremor olarak sınıflandırılmaktadır.
Postural tremorlar elleri ve bacakları yer çekimine karşı havaya kaldırmaya çalışıldığında ortaya çıkan titremelerdir. Korku, heyecan, titreme gibi durumlar bu tür titremelerin tetikleyicisi olabilmektedir.[2]
Adından da anlaşılacağı üzere göreve özgü tremor belli bir aktivite esnasında ortaya çıkan titremelerdir. Örneğin yazı yazma esnasında ortaya çıkan titremeler göreve özgü tremorlardır.
Belli bir nesnesin kaldırılması esnasında ortaya çıkan titremeledir. Örneğin bir dambıll ya da ağır bir kitabın kaldırılması gibi durumlarda ortaya çıkan titremelerdir. Yani bir kasın istemli olarak kasılması esnasında ortaya çıkan tremorlardır.
Bu sınıflandırma haricinde tremorlar görülme nedenine göre de 7 sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar;
Stres, kaygı ya da heyecan gibi durumlarda anlık olarak ortaya çıkan ve tekrar etmeyen titremeler hastalık olarak nitelendirilmez. Normal bir durum olarak görülür. Tıbbi olarak hastalık ya da bir hastalığın belirtisi olan titremeler merkezi sinir sistemini ya da kasları etkileyen nedenlerle ortaya çıkan titremelerdir. Bu nedenle titremenin tedavi gerektirip gerektirmediği, ya da herhangi bir hastalıkla alakası olup olmadığının anlaşılması için uzman bir doktora başvurulması önerilmektedir.
Titremelere neden olan ve en sık karşılaşılan durumlardan bazıları şunlardır; kas yorgunluğu, aşırı kafein tüketimi, stres, yaşlanma ve kan şekerinin düşmesi. Bunlar hayatın olağan akışı içerisinde anlık titremelere neden olabilecek durumlardır.
Titreme yani tremor ile ilişkilendirilen hastalıklardan bazıları şunlardır; inme, travmatik beyin hasarları, Parkinson hastalığı, ms hastalığı, alkolizm, hipertiroidtir.
Ortaya çıkan titremelerin kas yorgunluğuna ya da herhangi bir duygusal değişime bağlı olup olmadığı da hastanın kendisi tarafından takip edilmelidir.
İstanbul Tremor hastalığında ilk olarak doktor fiziksel muayene ile titremenin hangi durumlarda, ne şiddette ortaya çıktığını anlamaya çalışır. Sonrasında ise ayrıntılı bir nörolojik muayene ile tendon refleksleri, koordinasyon, duruş, kas kuvveti, kas tonusu ve dokunma hissi değerlendirilir. Muayene esnasında doktorun yönlendirmesine göre yazı yazma, yemek yeme, işaret parmakla buruna dokunulması, parmakla havada daireler çizilmesi gibi fiziksel aktiviteler yapılması talep edilebilir.
Doktorun gerekli görmesi halinde titremenin tiroid hastalığı ile ilişkisinin olup olmadığının anlaşılabilmesi için idrar ve kan tahlili talep edilebilir. Bunlara ek olarak EMG, MRG ve BT gibi görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyulabilir.
Titreme hastalığında tedavi altında yatan nedenin tespit edilmesi ile birlikte kişiye uygun olarak planlanmaktadır. Günümüzde tremor tedavisinde yaygın olarak kullanılan 4 farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bunlar; ilaç tedavisi, botoks enjeksiyonu tedavisi, fizik tedavi ve beyin stimülasyonu tedavisidir.
Titreme sorununa neden olan durum veya hastalığı değil ama direk olarak titremenin engellenmesini sağlayan bazı ilaçlar bulunmaktadır. Doktorun uygun görmesi halinde bu ilaçların kullanımı ile titreme hastalığı tedavi edilebilmektedir.
Hastanın fizik tedaviye uygun halinde olması durumunda kasların güçlendirilmesi ve kas kontrolünün arttırılması için hastaya bazı özel egzersizler verilmektedir.
Yüz, boyun ve kafa bölgesinde titreme şikâyeti olan hastalarda kasların gevşetilmesi ve buna bağlı olarak titreme sorununun tedavi edilmesi için botox yöntemi yöntemi kullanılmaktadır.
Hastalarda güç kaybına neden olan titremelerde tek tedavi seçeneği beyin stimülasyonudur. Bu tedavide beynin titremeden sorumlu bölgelerinde uyarılar gönderilerek titremeler tedavi edilmektedir.
İstanbul Tremor, vücutta bulunan kasların ani ve ritmik titreşimlerine neden olan bir durumdur ve genellikle tedavi edilebilir. Ancak tedavi edilmezse, kişinin iş gücü kaybına, yaşam kalitesini olumsuz etkilemeye ve sosyal izolasyona neden olabilir. Bu nedenlerden dolayı, tremordan etkilenen kişilerin, doktorlarının önerdiği tedavi yöntemlerine uymaları ve ağrılarını azaltmaya yönelik önlemler almaları önemlidir.
Tremor çeşitleri şunlar olabilir: esansiyel tremor, Parkinson tremor, senil tremor ve İntoksikasyon tremoru. Esansiyel tremor, genellikle nörolojik bir nedeni olmayan ve yaş ilerledikçe ortaya çıkan bir tremor çeşididir.
Parkinson tremor, Parkinson hastalığına bağlı olarak ortaya çıkan bir tremor çeşididir ve kas hareketlerinde gecikme ve kas sertliğine neden olur. Senil tremor, genellikle yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve hafif ve sakin bir şekilde ortaya çıkan bir tremor çeşididir. İntoksikasyon tremoru ise, bazı ilaçlar veya zehirlenmeler nedeniyle ortaya çıkan ve geçici olan bir tremor çeşididir.
El titremesi, bazen vitamin eksikliklerinden kaynaklanabilir. Özellikle B grubu vitaminleri eksikliği, el titremesi gibi belirtilere neden olabilir. B grubu vitaminleri arasında B1, B2, B3, B5, B6 ve B12 vitaminleri yer alır ve vücutta çeşitli işlevleri vardır. Bu vitaminler, enerji üretiminde, sinir sistemini düzgün çalıştırmada, kırmızı kan hücrelerinin üretiminde ve diğer vücut fonksiyonlarında önemlidir.
Kaynaklar:
[1] Agarwal, S., & Biagioni, M. C. (2020). Essential tremor. StatPearls [Internet].
[2] Dirkx, M. F., Zach, H., Bloem, B. R., Hallett, M., & Helmich, R. C. (2018). The nature of postural tremor in Parkinson disease. Neurology, 90(13), e1095-e1103.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Hastanelere, doktor muayenehanelerine ve sağlık kuruluşlarına en sık başvurulan şikâyetler ağrı şikâyetidir. Ağrılar arasında en yaygın görülen tür ise baş ağrısıdır. Baş ağrısı kişilerin gündelik hayatını etkilen ve hatta bazen çekilmez hale getiren bir şikâyettir. Baş ağrısı bir hastalık değil ama hastalığı haber veren bir belirtidir. Bu nedenle baş ağrısı şikâyetinden kurtulmak için ağrıya neden olan durum ve hastalıkların araştırılarak tedavi edilmesi gereklidir.
Bu yazımızda İstanbul ve Ankara’da bulunana Neuroup Kliniklerimize baş ağrısı ile ilgili en sık gelen baş ağrısı ayırıcı tanısı nedir, baş ağrısına neden olan hastalıklar nelerdir, nasıl teşhis edilir, baş ağrısı teşhis ve tedavisinde kullanılan tetkik ve tanı yöntemleri nelerdir gibi sorular Dr. Süreyya ATAUS tarafından cevaplandırılacaktır.
Baş ağrıları toplumda en sık görülen şikayetlerden birisidir. Türkiye’de baş ağrısı şikayeti yaşanma sıklığının araştırıldığı bir çalışma da toplumun %89unda zaman zaman baş ağrısı şikayetleri görüldüğü tespit edilmiştir. [1]
Farklı tipte baş ağrıları bulunmaktadır. Baş ağrıları uzmanlar tarafından 2 ana gruba ayrılarak incelenmektedir. Bunlar birincil (primer) baş ağrıları ve sekonder (ikincil) baş ağrılarıdır.
Başka bir hastalıkla ilişkilendirilmeden, doğrudan baş ağrısı şikayeti ile kendini gösteren ağrılar primer olarak sınıflandırılmaktadır. En sık görülen baş ağrısı tipidir. Bu tip baş ağrıları iyi huylu ve ileri tetkikler gerektirmeyen durumlar olarak nitelendirilmektedir. [2]
Migren, gerilim tipi baş ağrısı, küme baş ağrısı gibi ağrılar birincil olarak sınıflandırılan ağrılardır. Primer baş ağrıları içerisinde en sık karşılaşılan ağrılardır. Daha nadir olarak saplanıcı baş ağrısı, öksürük baş ağrısı, egzersizle ortaya çıkan, kronik yarım baş ağrısı sayılabilir.
İkincil tip ağrılar ise başka hastalıklarla ilişkilendirilen ağrılardır. Bu tip ağrılarda altta yatan çok farklı sebepler olabilmektedir. Bu tip ağrıların kaynağının tespit edilebilmesi için ileri tetkiklerin yapılmasına gerek duyulmaktadır.
Sekonder baş ağrıları beyin ve merkezi sinir sistemi ile ilişkili olabilir. Bu nedenle teşhis ve tedavisi ötelenmemeli, en hızlı şekilde teşhis koyulup tedavi süreci başlatılmalıdır. Çünkü ikincil baş ağrıları bazı durumlarda hayati önem taşıyabilmektedir.[3]
İkincil baş ağrılarının bazı önemli özellikleri vardır. Bu özellikler hastayı ve hekimi alarma geçirip hızlı davranmaları konusunda uyarıcı olmalıdır. Ağrı’nın kısa bir süre önce başlayıp çok şiddetli olması, çok erken yaşlarda veya ileri yaşlarda başlaması, hastada başka önemli bir sistem hastalığı veya kanser gibi önemli bir hastalık bulunması, hastanın ağrıyı yaşamımda gördüğüm en şiddetli baş ağrısı diye tanımlaması, ağrının eğilme doğrulma veya ıkınma gibi fiziksel aktivite ile artması bu uyarıcı belirtilerden bazılarıdır.
Sekonder baş ağrıları: kafa travmasına bağlı olanlar, baş ve boyun damar hastalıklarına bağlı olanlar, beyin omurilik sıvısı ile ilgili baş ağrıları, madde kullanımına bağlı ağrılar, ensefalit veya menenjit gibi enfeksiyona bağlı olanlar, boyundan gözlerden kulaklardan burun ve sinüsler den dişler ve ağızdan kaynaklanan baş ağrıları, nevralji tipi ağrılar ve yüz ağrıları ikincil ağrı nedenleridir.
Ayırıcı tanıda en önemli basamak hastadan baş ağrısına ait ayrıntılı bir hikâye almakla başlar. Baş ağrısı olan hastada önemli olan ikincil bir baş ağrısı olasılığını dışlamaktır. Daha önceden baş ağrısı olup olmadığı, baş ağrısının ne kadar zaman önce başladığı, ağrının ne kadar sürdüğü ve ne sıklıkla geldiği, ağrının biçimi örneğin batıcı yanıcı veya zonklayıcı gibi, başın hangi bölümünde yoğunlaştığı, ağrıyı tetikleyen, başlatan sebepler ve ağrının şiddetlenmesine yol açan durumlar sorgulanır.
Bu öykünün alınması ve ayrıntılı sistemik, nörolojik muayenenin yapılmasının ardından gerekirse tanıya destek veya yardımcı olması açısından çeşitli tetkik yöntemlerine başvurulabilir.
Birincil baş ağrılarında, hastanın baş ağrısı hikâyesi ve nörolojik muayene sonucunda net bir tanıya varılırsa ayrıntılı laboratuvar ve görüntüleme araştırmalarına gerek olmayabilir. Hastanın durumuna bağlı olarak rutin kan biyokimyası, tam kan sayımı, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme istenebilir. Bunun dışında eğer hastada bilinç bozukluğu veya nöbet benzeri bir durum varsa EEG gerekebilir.
Tüm bu anlatılan öykü alma, ayırıcı tanı, laboratuvar ve görüntüleme incelemeleri sonucu konulan baş ağrısı tanısına göre tedavi şekline karar verilir. Baş ağrısı tanısına ve hastanın yakınmalarının biçim ve şiddetine bağlı olarak ağrının bazen tamamen ortadan kaldırılması mümkün olabilir. Bazen de ağrı sıklığında belirgin bir azalma sağlamak bile önemli olabilir.
İstanbul baş ağrısı tedavisinde, ağrı kesiciler, nöral blokerler, antikonvülsanlar ve triptanlar gibi ilaçlar kullanılabilir. Bunların yanı sıra, baş ağrısı tedavisinde aşırı ısı ve nemden korunma, stres azaltma, düzenli uyku düzeni, sağlıklı bir diyet ve egzersiz gibi yöntemler de önerilebilir. Baş ağrısı olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Kaynaklar:
[1] Ertas, M., Baykan, B., Orhan, E. K., Zarifoglu, M., Karli, N., Saip, S., … & Siva, A. (2012). One-year prevalence and the impact of migraine and tension-type headache in Turkey: a nationwide home-based study in adults. The journal of headache and pain, 13(2), 147-157.
[2] Jensen, R., & Stovner, L. J. (2008). Epidemiology and comorbidity of headache. The Lancet Neurology, 7(4), 354-361.
[3] Chou, D. E. (2018). Secondary headache syndromes. CONTINUUM: Lifelong Learning in Neurology, 24(4), 1179-1191.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Yürüme denge ve kas koordinasyonu ile birlikte koordine bir eylemdir. Yürüme birbiriyle bağlantılı üç sinir sistemi fonksiyonunun uyumu ile gerçekleşmektedir. Denge, lokomasyon ve adaptasyon ile birlikte gerçekleşen yürümede kolların ve bacakların birlikte hareket etmesi ve lokomasyonu (bir yerden diğer gitme hareketi) ile adımlar olur, dolayısıyla yürüyüş gerçekleşir. (1)
Yürüyüş bozukluğu ise normal yürüyüşten sapma olarak tanımlanabilir. Yürüme bozukluğuna neden olan faktörlerle birlikte ortaya çıkan bu durum hayatı olumsuz etkilemektedir. Yazımızda ise yürüme bozukluğu nedenleri, tanısı ve tedavisini bulabilirsiniz.
Yürüme bozukluğu tek bir sebepten kaynaklanmaz. Nörolojik nedenleri bulunmakla birlikte nörolojik olmayan yürüyüş bozukları da bulunmaktadır.
Yürüme bozukluğu birçok faktörden kaynaklanıyor olabilir. Bu durum kişinin görüntüsüne de yansıyor olabilir. Bacak kısalığı, kalça çıkıklığı gibi durumlar yürüme bozukluğu yapabilir. Kişinin yürümesi genel olarak değerlendirilerek hastalık değerlendirilmektedir.
Yürüme sırasında denge bozukluğu yaşaması, yürümesinin hızlanması ya da yavaşlaması, yürürken ayağını sürümesi veya parmak ucunda yürümesi, bir bacağını daire şeklinde açarak yürümesi gibi belirtiler yürüyüş bozukluğunda değerlendirilmektedir.
İstanbul yürüme bozukluğu tanısı; fiziki ve nörolojik muayene ve hastanın öyküsü ile ortaya çıkabilir. Aynı zamanda yürüyüş döngüsü, eklem hareketleri, eklem ağrısı, koordinasyonu test edilerek yapılmalıdır. Vitamin eksikliğinden kaynaklanan bir durum olması ihtimaliyle testlerle, tam kan sayımı ile değerlendirilebilir.
Tanı sürecinde hastalığın nörolojik (parkinson, demans, felç, multiple skleroz), metabolik (obezite, B12 vitamini eksikliği, şeker hastalığı), psikiyatrik ( madde bağımlılığı, depresyon, anksiyete) kaynaklı olup olmadığı değerlendirilerek kesin tanı konulması gerekmektedir.
Her sağlık probleminde olduğu gibi altta yatan sebeplerin ortaya çıkarılması ve doğru tedavi yönteminin bulunması gerekmektedir.
Yürüme bozukluğuna sebep olan faktör travma gibi nedenlerden kaynaklıyorsa hasarın ortadan kaldırılması ile yürüyüş normal fonksiyonlarına döner. Yine aynı şekilde kırılma, incinme gibi durumlardan kaynaklanan yürüyüş bozuklukları tedavi sürecinin tamamlanmasıyla normale döner.
Yürüme bozukluğunda sebep olan vitamin eksikliği ise yeterli düzeyde vitamin ilacı alarak ve yaşam tarzı değişikliğine giderek beslenme vs. durum düzeltilebilir.
Yürüme bozukluğuna sebep olan faktör nörolojik kaynaklı ise; çoğu zaman tedavisi olmasa da semptomları göz önüne alınarak tedavi süreci başlatılır. İstanbul yürüme bozukluğu tedavisi yapılırken bu durumun nedenleri araştırılarak seçenekler belirlenir.
Yürüme bozuklukları, vücutta bulunan sinirlerin ve kasların normal işlevlerini yerine getirme yeteneğinin azalmasına neden olur. Bu bozukluklar, kişinin yürüme yeteneğini etkileyebilir ve çeşitleri arasında spastik paraparezi, hemiplegi, diplegi ve ataksi gibi bozukluklar yer alır. Bu bozukluklar her kişi için geçerli olmayabilir ve bireyler arasında farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle bu şikayetleri bulunduran kişilerin tıbbi yardım alması gerekir.
Referanslar:
1.Yavuzer, G. (2014). Yürüme analizi ve temel kavramlar. Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği Dergisi, İstanbul, 13, 304-308.
2.Baker, J. M. (2018). Gait disorders. The American journal of medicine, 131(6), 602-607.
3.Alsancak, S. Patolojik yürüyüş.
4.Jankovic J. Gait disorders. Neurol Clin. 2015 Feb;33(1):249-68. doi: 10.1016/j.ncl.2014.09.007. PMID: 25432732.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Kadınlarda erkeklere nazaran iki kat daha fazla görülen, başlangıç yaşı 20-40 arasında olan merkezi sinir sistemini etkileyen bir hastalıktır. MS hastalığında bağışıklık sisteminin yanlış çalışmasıyla ile ilişkili olarak beyin ve omurilikteki hücrelerin sinir kılıflarına saldırması ile hasar görmesine neden olmaktadır. Sonrasında ise sinir hücreleri işlevlerini gerektiği gibi yerine getirememektedir. (1)
MS (multiple skleroz) hastalığı merkezi sinir sisteminde etkili olan ve kesin tedavisi olmayan ve ataklarla belirti veren bir hastalıktır. Kronik olan bu hastalık; merkezi sinir sistemindeki hücrelerin etrafını saran miyelin kılıfının zarar görmesi halinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Miyelin kılıfı; nöronlar arasında elektriksel iletimi hızlandırmaya yarayan ve hücreleri saran yağlı maddedir. (1,2)
MS hastalığı otoimmün yani bağışıklık sisteminin vücudun dokularına yanlışlıkla saldırı yaptığı ve sonucunda da dokulara hasar verdiği hastalıktır. Nedeni tam olarak bilinmemektedir.
Nedeni tam olarak bilinmeyen bu hastalık için belirli risk grupları vardır. Bu faktörler MS geliştirme riskini arttırabilir.
Klinik seyri beş başlık altında değerlendirilmiştir;
İstanbul MS hastalığı tanısı için öncelikle yukarıda yer alan belirtileri de göz önüne alarak doktora başvuru yapmanız gerekmektedir. MS hastalığına benzer diğer hastalıkların da semptomları olabileceğinden yapılacak ayırıcı testlerin ardından teşhis konulabilir.
Hastalığın tanısında öncelikle başvurulan yöntem belirtilerin değerlendirilmesi ve muayene ile başlamaktadır. Sonrasında ise beyin veya omurilik MR, beyin omurilik sıvısının incelenmesi yine hastalığın teşhisi için uygulanmaktadır. Ayrıca hastaların tek atak geçirmesinden ziyade en az 2 atağının olması veya tekrarlayan beyin ve omurilik MR’larında plak sayısının artışının olup olmadığına bakılmaktadır. (MS plağı; hastaların beyin veya omuriliklerinde hastalığa özgü doku değişiklikleri görülmektedir. Zarar gören miyelin kılıfları sonrası hasar gören bu bölgeler plak olarak adlandırılmaktadır.) (5,6)
İstanbul MS tedavisinde kesin çözüm olmamakla birlikte ilaçlarla ve yaşam tarzı değişikleriyle hastalık kontrol altında tutulabilir.
Yaşam tarzınıza yapabileceğiniz küçük dokunuşlarla tedavi sürecinde destek olacaktır.
Multiple skleroz (MS) merkezi sinir sistemini etkileyen bir kronik otoimmün hastalıktır ve belirtileri arasında görme bozuklukları, iskelet kası sıkıntıları, denge ve düşme bozuklukları, idrar kaçırma ve duyu bozuklukları gibi belirtiler sayılabilir. Bu belirtiler, MS hastalığının belirtileri arasında yer alır ancak her kişi için geçerli olmayabilir ve bireyler arasında farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle, MS hastalığı olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Multiple skleroz (MS) merkezi sinir sistemini etkileyen bir kronik otoimmün hastalıktır ve şu anda tamamen iyileştirilebilir bir hastalık değildir. Ancak, MS hastalığının belirtilerini azaltmak ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak mümkündür ve bu amaçla kullanılan yöntemler arasında ilaçlar, fizik tedavi, diyet ve psikolojik destek sayılabilir. Bu yöntemler, her kişi için geçerli olmayabilir ve bireyler arasında farklılıklar gösterebilir. İstanbul MS hastalığı tedavisi için kişilere doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Multiple skleroz (MS) merkezi sinir sistemini etkileyen bir kronik otoimmün hastalıktır ve her yaşta görülebilir ancak 20-40 yaş arasında görülme olasılığı daha yüksektir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit olarak görülür ancak kadınlarda daha sık görülür. MS hastalığı, her ülkede görülür ancak yüksek prevalans gösteren ülkeler arasında ABD, Avustralya, Kanada, İsveç, Norveç, Danimarka, İngiltere, İrlanda ve Almanya sayılabilir. Bu ülkelerde, MS hastalığının sıklığı yüksektir ancak bu nedenle MS hastalığının daha yaygın olduğu anlamına gelmez.
Referanslar:
1.Seki Öz, H. (2013). Multiple Skleroz Lu Hastaların Stresle Baş Etme Tarzlarının ve Psikiyatrik Belirtilerinin Değerlendirilmesi.
2.Haberler, B., & Hizmetleri, B. T. Multiple Skleroz.
3.NEDİR, M. MS, Uykularınızı Çalmasın.
4.Mutluay, F. K. (2006). Multipl skleroz rehabilitasyonu. Türk Nöroloji Dergisi, 12(2), 134-143.
5.Özbülbül, D., & Demirhan, İ. (2012). MULTİPLE SKLEROZ BELİRTİLERİ, TANI VE TEDAVİSİ.
6.Karataş, M. (2008). Multiple Sklerozda Ayırıcı Tanı. Journal of Neurological Sciences, 25(2).
7.ULUCAN-KARNAK, F. (2020). MULTIPL SKLEROZ HASTALIĞINA KARŞI TEDAVİ YAKLAŞIMLARI. ERÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 7(2), 49-54.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Gündelik yaşamın verimli geçirilmesi için iyi bir uyku oldukça önemlidir. Yetersiz ve verimsiz bir uyku kişinin gündelik hayatını olumsuz etkilemektedir. Sağlıklı bir yaşam için mutlaka kaliteli ve verimli, bir uyku alışkanlığı edinilmelidir.
Uykusuzluğun birçok farklı sebebi bulunabilmektedir. Sağlıklı bir uyku alışkanlığının kazanılması için öncelikli olarak uyku sorununa neden olan sorunların kaynağı tespit edilmelidir. Bu yazıda uykusuzlukla en sık ilişkilendirilen hastalıklar ele alınacaktır.
Uyku tüm canlıların ihtiyacı olan, fiziksel ve zihinsel dinlenmeyi sağlayan bir süreçtir. Sağlıklı ve verimli bir uyku ile insan bedeni bir sonraki gün için hazırlanır. Ancak yapılan araştırmalar yetişkinlerin yaklaşık olarak beşte birinin istediği gibi uyuyamadığını göstermektedir. Hatta bazı araştırmalarda bu oranların %50-60 kadar yüksek oranlara ulaştığı da görülmüştür. Yaşlılarda, kadınlarda ve zihinsel sorunu olan bireylerde uyku problemlerinin çok daha fazla olduğu görülmüştür.[1]
Kişiler güne yorgun ve uykusunu almadığını düşünerek başlıyorsa bu durum uyku bozukluğu durumunu akla getirmektedir. Uyku bozukluğu, stres, yatak değiştirmek, kaygı, depresyon gibi geçici nedenler uyku sorununa neden olabilmektedir.
Bunlara ek olarak fiziksel rahatsızlıklar, aşırı kilo, ağrı, kramp gibi durumlarda geçici uyku bozukluğuna neden olabilmektedir.
Uykusuzlukla en sık ilişkilendirilen hastalık ve durumlar şunlardır; insomnia, parasomnia, uyku apseni, ve narkolepsidir.
İnsomnia (uykusuzluk) en sık karşılaşılan uyku sorunudur. Uykusuzluk sorunu yaşayan bireyler uykuya dalmakta zorluk çeker, çok erken uyanır ve tekrar uykuya dalamazlar. İnsomnia sorunu yaşayan bireylerde uykudan uyanıldığında bile yorgunluk ve halsizlik durumları görülür. Uykusuzluk sorunu yaşayan bireylerde uykuya dalamama, uykuda kalamama ve erken uyanma gibi sorunlara ek olarak aşırı sinirlilik hali, depresyon, anksiyete, dikkat dağınıklığı ve uykusuzluk konusunda endişeye sahip olma gibi belirtiler görülebilmektedir.
Parasomnia halk arasında gece terörü olarak da bilinen bir uyku sorunudur. Uyku esnasında yapılan anormal davranışlar uyku terörü olarak değerlendirilmektedir. Parasomnia sorunu, uykunun hızlı olmayan göz hareketi (NREM) ve hızlı göz hareketi (REM) evrelerinde ortaya çıkabilir. Her yaş grubundan insanda görüelbilmesine karşın en sık 5-6 yaş aralığındaki çocuklarda görülmektedir. [2]
Parasominia hastalarında uyurken diş sıkma ve gıcırdatma, uyurgezerlik, uykuda konuşma, inleme, altını ıslatma, ağlayarak ve çığlık atarak uyanma, uykuda hızlı soluk alıp verme gibi belirtiler görülebilmektedir.
Narkolepsi sorunu yaşayan bireylerde gün içerisinde aniden uyku atakları gelip, aşırı uykululuk hali ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu yaşayan kişilerde atak geldiğinde uyanık kalmak zor olduğu için sosyal hayatları olumsuz olarak etkilenebilmektedir.
Narkolepsi hastalığının 2 farklı türü bulunmaktadır. Bunlar tip 1 ve tip 2 olarak sınıflandırılmaktadır. Kas kontrolü sorunu yaşayan hastalarda katapleksi görülebilir. Bu tür hastalar tip 1 narkolepsi olarak değerlendirilmektedir. Herhangi bir kas sorunu yaşamayan hastalar ise tip 2 narkolpesi olarak değerlendirilmektedir.[3]
Narkolepsi hastalığının nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte uzmanlar tarafından tip 1 narkolepsi hastası olan bireylerde beyinde hipokretinin seviyesinin düşük olduğu gözlemlenmiştir.
Bireyler özellikle gündüzleri ortaya çıkan uyku atakları yaşıyorsa uzman bir hekime başvurulması önerilmektedir.
Tıkayıcı uyku apnesi (TUA) uyku esnasında solunum sıkıntısı yaşanması, hatta solunumun durması olarak tanımlanabilmektedir. Uyku apnesi olan bireylerde uyku esnasında birkaç saniye süren solunum durması, nefessiz kalma hali görülmektedir. Solunumun durması vücudu harekete geçirerek uyanmaya neden olmaktadır. Bu durum geceleri bir veya birden fazla olacak şekilde görülebilir. Bu durumun tekrarlayan bir hal alması ise uykudan verim alınamamasına ve uykusuzluk yaşanmasına neden olmaktadır.
3 farklı uyku apnesi bulunmaktadır. Bunlar; santral (merkezi), obstrüktif (tıkayıcı) ve her iki tipin aynı anda görüldüğü karma türdür. Uyku apnesi sorunu yüksek sesle horlayanlarda, aşırı kilolu olanlarda ve yüksek tansiyon şikayeti yaşayan kişilerde daha sık görülmektedir.
Hastalığın tanısı doktor muayenesi, laboratuvar testleri ve uyku laboratuvarı incelemesi ile konulmaktadır.
İstanbul Uykusuzluk sorunları için nöroloji uzmanına gidilmesi gereklidir. Doktorun yapacağı muayene ve tetkiklerde uykusuzluğun nedenleri araştırılır. Araştırma sonrasında elde edilen verilere göre ise uykusuzluk sorunu tedavisi planlanır.
Uyku apnesi sorununda gerekli görülmesi halinde KBB, Gögüs hastalıkları uzmanı ve diş hekimleri ile birlikte bir tedavi planı uygulanabilmektedir.
Uyku bozuklukları, kişinin uyku kalitesi ve uyku miktarını olumsuz etkileyen sorunlardır. İstanbul Uyku bozuklukları tanısında, doktor muayenesi, uyku izleme cihazı kullanımı ve ilaç tedavisi gibi yöntemler kullanılır. İstanbul Uyku bozukluklarının tedavisinde ise, düzenli yatma ve uyanma saatleri belirleme, stres azaltma yöntemleri kullanma, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite yapma gibi yöntemler önerilebilir.
Hangi yöntemlerin kullanılacağı, kişinin durumuna ve bozukluğun özelliklerine göre değişebilir. Bu nedenle, uyku bozuklukları olan kişilerin doktorlarıyla birlikte en uygun tedavi yöntemlerini belirlemeleri önerilir.
Kaynaklar:
1.Bhaskar, S., Hemavathy, D., & Prasad, S. (2016). Prevalence of chronic insomnia in adult patients and its correlation with medical comorbidities. Journal of family medicine and primary care, 5(4), 780.
2.Singh, S., Kaur, H., Singh, S., & Khawaja, I. (2018). Parasomnias: a comprehensive review. Cureus, 10(12).
3.Slowik, J. M., Collen, J. F., & Yow, A. G. (2021). Narcolepsy. StatPearls [Internet].
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Epileptik nöbetlerle karakterize olmuş, yaygın görülen nörolojik hastalıklardan biridir. Halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi; Dünya Sağlık Örgütünün 2009 verilerine göre dünyada yaklaşık 50 milyon epilepsili hasta olduğu belirtilmektedir. (1)
Halk arasında sara hastalığı olarak bilinen epilepsi; beyinde bulunan nöronlardaki ani ve kontrolsüz bir şekilde elektrik göndermesi sonucu oluşan klinik bir durumdur. Birçok nedeni ve birkaç nöbet türü olan epilepsi hastalığına tanıda tek bir nöbet geçirilmesi yeterli görülmemiştir.
İstanbul epilepsi görülme sıklığı ise; çocukluk ve ergenlik dönemi hastalıkları arasında birinci sırada yer alırken, yetişkinlerde ise beyin damar hastalıklarından sonra ikinci sıklıkta görülen nörolojik hastalık olarak değerlendirilmiştir.
Epilepsi nöbetlerini tanımlamak için belirli durumlar değerlendirilir. Geçirilen tüm nöbetler epilepsi olarak kabul edilmemektedir. Örneğin herhangi bir darbe ile kafa travması yaşayanlar, ilaç ya da alkol zehirlenmesi sonucu gelişen nöbet, ateş, felç gibi durumlarla ortaya çıkan nöbetler epilepsi nöbeti olarak değerlendirilmez.
Epilepi nöbetleri ise; beynin hangi bölümünde gerçekleştiğine bağlı olarak insanları farklı şekilde etkilediği belirtilmektedir. Fokal, Jenarilize ve başlangıcı belirlenemeyen-bilinmeyen şekliyle 3 kısımda değerlendirilmektedir.
Fokal nöbetler; beynin sadece bir bölümünden kaynaklanan ve fokal nöbetlerinde kendi içinde değerlendirildiği nöbet türlerini görebiliyoruz. Fokal farkındalığın olduğu ve olmadığı şeklinde ifade edilmektedir.
Farkındalığın olduğu fokal nöbetlerde kişinin bilinçli kaldığı ancak motor, duyusal yönden etkilendiği belirtilmektedir.
Farkındalığın olmadığı fokal nöbetlerde ise; beynin daha fazla kısmının etkilendiği ve dolayısıyla bilinci etkilendiği nöbet türüdür. Bu esnada tepkileri normal olmayabilir, sizi duysa da söylenenleri tam olarak anlamayabilir. Nöbet sona erdiğinde ise yorgunluk düzeyinin artması ile dinlenme ihtiyacı hissedebilir ve nöbeti hatırlamaz.
Jeneralize Başlangıçlı Nöbetler; beynin her iki tarafında aynı anda ortaya çıkan. bilinç kaybına, nöbet esnasında düşmelere neden olabilir. Genelleştirilmiş nöbet türleri şu şekilde sıralanmaktadır;
Başlangıcı Bilinmeyen Nöbet; epilepsi nöbetinin nereden başladığının bilinmediği, kişinin nöbeti hakkında bilgi yoksa, normalden farklıysa sınıflandırılmayan nöbet olarak isimlendirilmektedir. (2)
Epilepsi nöbetlerle kendini gösterse de başka belirtiler de ortaya çıkan bir hastalıktır. Altta yatan sebebi ise kafa travması, beyin iltihabı, tümör, anormal beyin gelişimi gibi sebepler sayılabilir.
Epilepsi nöbeti kişiden kişiye değişkenlik göstermektedir. Nöbet tipleri de belirtileri etkilemektedir. Beynin hangi bölgesinin etkilendiği, fokal mi ya da jeneralize mi olduğu semptomları da etkiler. Genel olarak;
Nöbet geçiren kişiye epilepsi tanısı koymak ilk adımlardan biridir. Hastanın hastalık öyküsü dinlenerek, hastayı takibe alarak tanı konulur. Tek bir nöbetle epilepsi teşhisi konulması mümkün olmadığından altta yatan tüm sebepler değerlendirilerek süreç değerlendirilir. Nöbet öncesi, nöbet esnası, sonrası değerlendirilerek yapılmaktadır.
İstanbul epilepsi tanısında kullanılan yardımcı araçlarla tanı süreci desteklenmektedir. Tanı için en önemli araçlardan biri olan elektroensefalografi(EEG)’dir. Nöbetin ilk saatlerinde yapılan EEG ile tanı kolaylaşabilir. Yine bilgisayarlı beyin tomografisi BBT), kraniyal MRG, tek foton emisyonlu bilgisayarlı tomografi (SPECT)-Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)’de epilepsi teşhisi için kullanılan cihazlardandır.
İstanbul epilepsi tedavisinde öncelik doğru teşhisle mümkün olmaktadır. Doğru tanıdan sonra atılması gereken adımlar atılarak tedaviye başlanır.
Antiepileptik ilaç tedavisi epilepsi için başlıca uygulanan yöntemlerdir. Epilepsi nöbetlerini kontrol altına almak için uygulanan ilaçlardandır. İlaçlar düzenli kullanılması gerekmektedir. Kullanıldığı sürece etkili olmaktadırlar.(3)
Vagus Sinir Stimulasyonu; Avus pili veya epilepsi pili olarak da geçen uzun süreli ilaçlı tedaviye direnç gösteren epilepsi hastalarına uygulanan yöntemdir. Günümüzde ise cerrahi operasyon geçiren ancak nöbetleri devam eden kişilere uygulanmaktadır. (4)
Epilepsi cerrahisi ile nöbetleri durdurmak veya azaltmak için yapılan bir beyin cerrahisi türüdür.
Ketojenik Diyet; Ketojenik diyet daha çok çocuklarda kontrol edilmesi zor epilepsi hastalığında kullanılan yüksek yağlı besinler ile protein içeren besinlerin yer aldığı düşük karbonhidratlı beslenmedir. (5)
Epilepsi nöbetlerinde tetikleyici unsurlar bulunmaktadır. Sıralayacak olursak;
Nöbet geçiren kişilerde bilinç kaybı olması çoğunlukla olur. Bu esnada ne yapılacağını bilmek çok önemlidir. Sakin olmak ilk olması gereken husustur. Sonrasında ise kişinin boğulma riskine karşı yan çevirmek gerekmektedir. Etrafta zararlı ve keskin nesneler bulunuyorsa tehlikelerden uzaklaştırmak gerekmektedir. 5 dk. uzun süren nöbetlerde acili aramak gerekmektedir.
Epilepsi tedavisinin kaç yıl süreceği hastanın spesifik şikayetleri ve sağlık durumu ile ilgili olarak bir hayli değişim gösterebilir. Bazı epilepsi hastaları bu hastalığın semptomlarını çok hafif bir şekilde yaşarken bazı kişiler ise daha ağır bir şekilde yaşayabilir. Tedavi süreci de hastanın durumuna, yani hastalığın ciddiyeti ve semptomlarına bağlı olarak bir hayli değiim gösterebilir.
Epilepsi, beyinde anormal elektriksel aktivite sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu aktivite, kişinin vücudunda ve davranışlarında anormal değişikliklere neden olur.
İstanbul Epilepsi tanısı, anamnez, fizik muayene, elektroensefalografi, göz hareketlerini izleme ve beyin görüntüleme gibi yöntemlerin kullanılmasıyla konulur. Epilepsi tedavisi, ilaçlar ve diğer yöntemlerle yapılabilir. Epilepsinin tanısında, bu yöntemlerin bir veya birden fazlası kullanılabilir.
Ref.
1.Bambal, G. (2011). Epilepsi oluşum mekanizmaları. Konuralp Medical Journal, 3(3), 42-45.
2.Grubu, T. N. D. Ç. (2007). Epilepsi Rehberi. Canan Aykut Bingöl C, editör). Türk Nöroloji Derneği rehber yayınları.
3.TOKLU, Z. (2015). Epilepside tedavi stratejileri. Kocatepe Tıp Dergisi, 16(2), 147-150.
4.Bek, S., Erdogan, E., & Gokcil, Z. (2012). Vagal nerve stimulation and patient selection/Vagal sinir stimulasyonu ve hasta secimi. Epilepsi: Journal of the Turkish Epilepsi Society, 18(S1), 63-68.
5.Uyar, G. Ö., & Şanlıer, N. (2018). Çocukluk Çağı Dirençli Epilepsilerinde Ketojenik Diyet Uygulamalarının Etkisi. Turk Noroloji Dergisi, 24(3), 216.
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Dünyada yaklaşık 700 milyon migren hastası olduğu ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından iş yapamamaya engel hastalıklar arasında 19.sıraya kadınlarda ise 12.sıraya yerleştirilmiştir. (1)
Yaşam kalitesini düşüren, baş ağrısı şikayetiyle en çok başvuru yapılan sağlık problemidir. Erkeklerde %10, kadınlarda ise bu oran %21’lere çıkmaktadır. (2)
Genellikle mide bulantısı, kusma ve ışığa karşı hassasiyetle kendini gösteren güçlü ve dayanılmaz bir baş ağrısıdır. Saatler veya günlerce sürebilecek migren atakları yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır. İngiltere ve ABD’de migren hastalarının yaklaşık üçte ikisinin doktora danışmadığı ve evde tedavi yöntemleri ile ağrıdan kurtulmaya çalıştıkları belirtilmektedir.( 1)
İstanbul migren ağrıları belirtileri kişiden kişiye değişmektedir ve 4 farklı evreden oluşmaktadır. Prodrom, aura, baş ağrısı ve postrom olarak sıralanmaktadır.
Baş ağrısı gelmeden önce sinyalleri ile kendini hissettirmeye başlar. Öncü ataklar olarak tanımlanabilir. Hastaların bir çoğu baş ağrısı başlamadan önce ağrının geleceğini hisseder. Aşırı duyarlılık, tepsikellik, depresif, düşüncede yavaşlama, uyuma isteği, aşırı su içme, şişkinlik hissi, konuşurken takılma ve ışık ses koku duyarlılığı gibi sıralanabilir.
Baş ağrısından önce kendini gösteren 4-72dk. arası süren evredir. Görsel, duyusal, motor ve psikolojik durum değişiklikleriyle kendini hissettirir. Siyah noktalar, dalgalı çizgiler, ışık parlamaları, karıncalanma hissi, net konuşamama, koku, tat değişikliği bu evrede yaşanabilen durumlardır.
Baş ağrısına tutulmayla birlikte zonklayıcı bir hal alan, hareket ettikçe daha da şiddetini arttıran, kimilerinde baş ağrısına eşlik eden mide bulantısı da olabilir. Migren baş ağrıları ne zaman geçer sorusunun cevabı ise değişmektedir. Kimilerinde bir günde geçerken, kiminde günler sürebilir. Ataklar ise bazılarında birkaç gün bir tekrarlarken, bazılarında ise yılda bir veya iki kez olabilir.
Baş ağrısından sonraki kısmı kapsayan bu evrede şu durumlar yaşanabilir. Yorgun, kas ağrısı veya güçsüzlük, iştah artışı ile düzelme evresi tamamlanmış olur.
Migren kesin nedeni bilinmemekle birlikte genetik faktörler etkili olmaktadır. Ailesinde migren öyküsü olanların daha fazla risk grubunda olduğu belirtilmektedir. Ayrıca hormonal değişiklikler de etkili olmaktadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla yaşanmasının nedeni de adet döneminde yaşanan hormonal değişikliklere bağlanmaktadır. (3)
İstanbul Migren tanısı öncelikle doktorun şikayetleri değerlendirmesiyle konulmaktadır. Sadece anlık ağrılar değil, kişinin hastalık öyküsü dinlenerek, baş ağrısını neyin tetiklediği belirlenmektedir. Örneğin hastanın su tüketimi, beslenmesi, uyku düzeni, çevresel şartlar etkilemektedir.
Tanı sürecinde genellikle dikkate alınan hususlar şunlardır;
Auralı ve aurasız olarak sınıflandırılan migren olarak sınıflandırılmaktadır. Auralı migren tipi yaklaşık %10’luk kısmı kapsamaktadır. Tek başına ya da aurasız migren ataklarıyla kendini hissettirir.
Migren ağrısı başlayan bir kişi bu sürecin biteceğini bilmelidir. Tedavide genel ilkeyi de oluşturan bu süreçte migren yaşamayı öğrenirken migren ataklarında neler yapılması gerektiğini de bilmek gerekmektedir. Esasında iki temele dayanan migren tedavisi doğrudan atakların tedavisi ve önleyici tedavi olmak üzere sınıflandırılabilir. (1)
Günlük yaşamda birçok etken migreni tetiklemektedir. Kişiden kişiye değişen ve günlük rutinde migreni tetikleyen unsurları bilerek yaşam şeklinin düzenlenmesi, migren tetikleyicilerinin farkında olarak dikkat etmesi şeklinde önlemlerle migren ataklarından korunabiliriz. Tetikleyicileri ise şu şekilde sıralayabiliriz;
Görüldüğü üzere beslenme ve günlük yaşantıda olan aksaklıklarla ile ilişiği olan migren tetikleyicilerindeki tüm faktörler herkeste aynı etkiyi yapmaz. Kişiden kişiye değişen ve dikkat edildiğinde ve migreni tetikleyen unsur fark edilerek uygulandığında migren atakları azaltılabilir.
İstanbul migren hastalığının depresyon ile doğrudan bir bağı yoktur ya da böyle bir bağ var ise henüz bilinmemektedir. Ancak bu hastalık çok ağrılı ve acılı bir hastalık olduğundan hasta bu hastalığa çok fazla ve çok uzun süre maruz kaldığında depresyon benzeri belirtiler yaşayabilir. Hasta ciddi anlamda morali bozuk olabilir ya da yaşamına normal seyrinde devam edecek enerjiyi kendinde bulamayabilir.
Migrenin genetik yatkınlık faktörünün bulunduğu konusunda bilimsel kanıtlar mevcuttur. Bu nedenle, migrenin kalıtsal bir hastalık olduğu söylenebilir. Ancak, migrenin ortaya çıkışında tek başına genetik faktörlerin etkisi yoktur.
Migrenin ortaya çıkışında, diğer faktörlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Migrenin kalıtsal olduğu düşünülürse, migren şikayetleri olan birinin aile üyelerinde de migren şikayetleri olabileceği düşünülebilir.
Kaynakça:
1.YÜCEL Y (2008). Migren baş ağrısında tanı ve tedavi yaklaşımları. Dicle Tıp Dergisi, 35(4), 281 – 286.
2.Evren BORAN, H., & BOLAY, H. (2013). Migren Patofizyolojisi. Archives of Neuropsychiatry/Noropsikiatri Arsivi.
3.KEÇECİ, H. (2000). Migrenin Genetiği. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 22(2), 123-126.
4.KEÇECİ, H. (2000). Migrenin Genetiği. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 22(2), 123-126.
5.Duman, T., Dede, H., & Seydaoğlu, G. (2016). Comparison of triptans, NSAID and combination in migraine attack treatment. AGRI-THE JOURNAL OF THE TURKISH SOCIETY OF ALGOLOGY, 28(3).
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.
Alzheimer beyin hücrelerinin ölmesine neden olan nörolojik bir hastalıktır. Alzheimer, demans hastalığının bir türüdür. Zaman içerisinde hastalığın evresine göre hafıza, konuşma ve motor becerilerde azalma gibi kişinin gündelik hayatını oldukça olumsuz etkileyebilecek belirtiler görülebilmektedir.
Bu yazımızda Alzheimer hastalığının tedavisi için geliştirilmiş ve hastanın yaşam kalitesini doğrudan etkileyen TPS tedavisinden detaylı olarak bahsedilecektir. Tedavi detaylı olarak aktarılmadan önce tedavi mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi için hastalığın neden olduğu ve belirtileri kısaca aktarılacaktır. Bu sayede hem tedavinin nasıl etki ettiği anlaşılabilir hem de belirtilerin bilinmesi ile birlikte hastalığın erken teşhis edilmesi mümkün olabilmektedir.
Her hastalıkta olduğu gibi Alzheimer hastalığında da erken tanı başarı oranı daha yüksek bir tedavi sonucu alınmasını sağlamaktadır.
Alzheimer en kısa tanımı ile beyin hücrelerinin yok olmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir nörolojik hastalıktır. Demans hastalıkları arasında en yaygın olarak görülen hastalık türüdür. Beyin hücrelerinin ölmesi zaman içerisinde kişide birçok yaşamsal fonksiyonun bozulmasına neden olmaktadır. Alzheimer, sinsi ilerleyen bir hastalıktır. Yani hastalığın belirtileri zaman içerisinde, yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
Genellikle 65 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Ancak nadir de olsa daha erken yaşlarda da görülebilmektedir.[1]
Alzheimer yaşlılar arasında yaygın görülen bir hastalıktır. Türkiye yaşlı nüfusu fazla olan bir ülkedir. Bu nedenle hastalığın görülme sıklığı az değildir. Yapılan araştırmalar yaşlı nüfusun yaklaşık olarak %10unda Alzheimer hastalığı görüldüğünü tespit etmiştir. Ayrıca bu oranların yani Alzheimer görülme riskinin de zamanla daha da artış göstereceği düşünülmektedir. [2]
İstanbul Alzheimer hastalığında görülen belirtiler hastalığın evresinde göre farklılık göstermektedir. Hastalığın 3 evresi bulunmaktadır. Bunlar; erken, orta ve ileri evredir. Aşağıda hastalarda en sık görülen, genel belirtiler listelenmiştir;[3]<
Hastalığın nedenleri önlenebilir ve önlenemez risk faktörleri olarak 2 ana grupta incelenmektedir.
İstanbul Alzheimer hastalığın teşhisi için psikoterapi ve görüntüleme yöntemlerine başvurulmaktadır. Doktorun gerekli görmesi durumunda ek olarak biyokimyasal testler ve MRG taraması yapılır.
Alzheimer hasta ve hasta yakınları için zorlu ve sosyal hayatı etkileyen bir hastalıktır. Çalışmalar hala devam etmesine rağmen hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Ama buna rağmen geliştirilmiş yöntemler sayesinde hastanın hayat kalitesini uzun süre koruması sağlanabilmektedir.
Günümüzde kullanılan ilaçlar hastalığın tedavisinde ve hastanın yaşam kalitesini koruması konusunda oldukça yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Avusturya Wienna Üniversitesi -Kanada Toronto Üniversitesi ve STORZ MEDİCAL AG İSVİÇRE iş birliği ile TPS (Trancranial Pulse Stimulasyon) tedavisi geliştirilmiştir. Bu tedavi Avrupa Birliği tarafından onaylanmış tek tedavi yöntemidir.
Yapılan bilimsel araştırmalar TPS tedavisi ile 2 hafta kadar kısa bir sürede sonuç alınabileceğini ispatlamıştır. [5]
İstanbul TPS tedavisi 2018 yılından itibaren onaylı bir tedavi yöntemi olarak Alzheimer hastalarında başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Tedavi mekanizması motor ve bilişsel yeteneklerde gerileme yaşayan hastaların beyinlerinin belli bölgelerinin uyarılması prensibi ile çalışmaktadır.
TPS cihazı ile beynin derin bölgelerine, lokal olarak stimülasyon yapılabilmektedir. Bu sayede cerrahi müdahale ile yapılan derin beyin stimülasyonu noninvaziv yani ameliyatsız bir şekilde yapılabilmektedir. [6]
Bu etkisi sayesinde TPS tedavisi ameliyatsız ve ilaçsız Alzheimer tedavisi olarak literatüre girmiştir.
TPS cihazı ile beynin yaklaşık 5 cm derinine akustik darveler gönderilir. Bu sayede beynin uyarılması ve biyolojik etkisi olan kimyasal reaksiyonların ortaya çıkması sağlanır.
Hafif ve orta dereceli Alzheimer hastalarında mutlu eden sonuçlar elde edilebilmektedir. Yapılan araştırmalar tedavinin hastaların bilişse ve motor yetenekleri koruduğunu ve ek olarak bu kabiliyetlerde iyileşme görüldüğünü işaret etmektedir. Tedaviden 2 hafta kadar kısa bir sürede sonuç alındığı ve bilişse performansında 3 aya kadar iyileştiği görülmüştür. [7]
Tedavi 6 seans olarak 2 hafta ara ile uygulanır. Tedavinin herhangi bir yan etkisi yoktur. Oturur pozisyonda yaklaşık 30 dakika da tedavi tamamlanmaktadır.
Tedavi sırasında hastanın sabit kalma zorunluluğu yoktur. Bu sayede hastalar tedaviye kolay uyum sağlamaktadır.
TPS tedavisi, Alzheimer hastalığında devrim niteliğinde bir gelişmedir. Bu gelişme sayesinde hastaların yaşam kalitesi korunmakta ve becerilerinin iyileşmesi sağlanmaktadır. Ayrıca tedavinin hiçbir yan etkisi yoktur. İşlem acılı, ağrılı ya da yorucu değildir. Bu sayede hastalar kolayca uyum sağlayabilmektedir.
2 hafta kadar kısa bir sürede tedaviden sonuç alınabilmektedir. Bu sayede tedavinin devamlılığın sağlanması da kolaylaşmaktadır.
Alzheimer, beyinde nöronların (sinir hücrelerinin) hasar görmesine neden olan bir hastalıktır. Bu hastalık, beyinde özellikle beyin merkezlerinin bulunduğu hipokampus ve prefrontal kortekste (beyin ön bölgesi) etkilidir. Bu bölgeler, bellek, düşünme, planlama, öğrenme, dil ve davranış gibi önemli fonksiyonları yerine getirir. Alzheimer hastalığı, bellek ve dil bozukluklarının yanı sıra davranış değişikliklerine de neden olabilir.
Alzheimer hastalığı, beyin hücrelerinin yavaş yavaş ölmesine ve kaybına neden olan bir hastalıktır ve genellikle 65 yaşın üzerinde ortaya çıkar. Bu hastalık genetik yatkınlık taşıyabilir, ancak çocuklarda nadir görülür. Alzheimer hastalığının genellikle yaşlılık döneminde ortaya çıkmasının nedeni, bu hastalığın sebebinin tam olarak bilinmemesine rağmen, yaşlılık ile ilişkili olabilecek birkaç faktörün etkisiyle ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.
Kaynaklar:
[2] Gurvit, H., Emre, M., Tinaz, S., Bilgic, B., Hanagasi, H., Sahin, H., … & Harmanci, H. (2008). The prevalence of dementia in an urban Turkish population. American Journal of Alzheimer’s Disease & Other Dementias®, 23(1), 67-76. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/18276959/
[3] Li, X. L., Hu, N., Tan, M. S., Yu, J. T., & Tan, L. (2014). Behavioral and psychological symptoms in Alzheimer’s disease. BioMed research international, 2014. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4123596/
[5] Popescu, T., Pernet, C., & Beisteiner, R. (2021). Transcranial ultrasound pulse stimulation reduces cortical atrophy in Alzheimer’s patients: A follow‐up study. Alzheimer’s & Dementia: Translational Research & Clinical Interventions, 7(1), e12121. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33681449/#:~:text=The%20first%20clinical%20data%20indicate,for%20up%20to%203%20months.
[6] Beisteiner, R., Matt, E., Fan, C., Baldysiak, H., Schönfeld, M., Philippi Novak, T., … & Lohse‐Busch, H. (2020). Transcranial pulse stimulation with ultrasound in Alzheimer’s disease—a new navigated focal brain therapy. Advanced Science, 7(3), 1902583. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7001626/
[7] Popescu, T., Pernet, C., & Beisteiner, R. (2021). Transcranial ultrasound pulse stimulation reduces cortical atrophy in Alzheimer’s patients: A follow‐up study. Alzheimer’s & Dementia: Translational Research & Clinical Interventions, 7(1), e12121. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7906128/
1963 Yılında İstanbul’un Beykoz ilçesinde hayata merhaba diyen Uzm. Dr. Süreyya ATAUS, eğitimini 1980-1986 yıllarında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. Nöroloji uzmanlık eğitimini ise Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji A.B.D’da 1999 yılında tamamlamıştır. Nöroloji doktoru Uzm. Dr. Süreyya ATAUS Kadıköy, Bağdat caddesinde hasta kabulüne devam etmektedir.